Ölü Ozanlar Derneği, Kısa Özeti ve Anafikri
Kitapta olaylar bulunduğu bölgenin en iyi okullarından biri olan Welton Akademisinde bir grup öğrenci ve okullarına yeni gelmiş bir edebiyat öğretmeni arasında geçen olayları anlatıyor. Bölgenin en iyi okullarından olan bu okul ve adeta disiplini katı kurallar ilkesi olarak benimsemiş bir müdüre sahip olması isteklerini, yeteneklerini ve aslında neyi istediklerini fark eden öğrencilerin durumlar karşısında nasıl baş etmeye çalıştığını anlatıyor. Aslında hali hazırda hala varlığını devam ettiren eğitimde mükemmel olma, hatasız olmak ilkesinin çocuklarının varlıklarından bireyselliklerinden hatta hayatlarından olduklarını acı bir sonla bitiren bu kitapta varlığını kazanmak ve kaybetmek savaşını okuyoruz. Aileler çocuklarının başarısız olması kaygı ve endişeyle yolladığı bu okulda anne babalarının istedikleri ve toplumunda bu isteği ortaya çıkarmasında gayet etkili olduğu prestijli doktor, avukat, bankacı gibi meslekleri seçmeleri konusunda ısrarcı tutumlarını çaresizce kabul etmek zorunda kalan öğrencileri anlatıyor.
Ölü Ozanlar Derneği Kısa Özeti
Hikaye okula yeni gelen bir çocuk ve öğretmenle başlıyor. Ailesinin kendisini kim olduğunu pekte önemsemediğini gayet farkında olan içine kapanık sessiz bir çocuk olan bu karakter ve arkadaşları okula yeni gelen öğretmenlerinin yaşamı kendini fark etmek hayatı doyasıya yaşamak gibi heyecan verici ve kendilerine pekte anlatılmayan bu özel hisler ve farkındalık karşısında heyecanlanan ve aslında umut etmeye başlayan bu öğrencilerden bir gurup arkadaş hocalarının gençken arkadaş aralarında toplanıp adına ölü ozanlar derneği koydukları bir mağarada şiirler okuyup düş kurduklarını öğrenirler. Yakın arkadaş olan bu grup kendileri de böyle bir şey yapmaya karar verirler ve akşamları buluşup gizlice şiir okurlar müzik yaparlar mağaralarının bir nevi şifre hükmündeki Henry David Thoreau’nun ünlü sivil itaatsizlik makalesindeki şu cümleyi söylerler. “Ormana gittim çünkü yaşamı bilinçli yaşamak istiyorum…” Okullarına yeni gelen öğretmenleri ise diğer öğretmenler gibi sıkıcı ve monoton ve onları tek düze yapmaya çalışan tavırları ile onları boğmuyor onlara şiirler okuyor farklılıklarına saygı duyuyor hatta farklılıklarını destekliyordu…
Onlara ilham olan bu öğretmenleri sayesinde guruptan kendi yeteneklerini ve isteklerini keşfeden öğrenciler hayatlarında inanılmaz bir şeyi tecrübe ediyormuşçasına umutla yollarına devam ederken katı kurallı müdür ise olanlardan fazlasıyla rahatsız oluyordu. Bu yeni öğretmenden fazlasıyla rahatsız olan müdür onu gençlerin kafasını boş hayallerle dolduran ve kendi kafasında kurduğu o monoton düzeni yıkmasından korkuyordu. Çünkü ona göre öğrencilere de ezberlettiği dört ilke vardı. Gelenek onur disiplin ve mükemmellik. Gelenek ise en iyi olmaktı…Okula yeni gelmiş öğrencisine kayıt formlarını doldururken isteğe ve yeteneğe bağlı etkinlikler, sınıftaki çalışmalar kadar ciddiye alınmayacak diyordu. Bu demek oluyordu ki yetenekleriniz ve istekleriniz gerçek başarı için hiçbir şey ifade etmiyor. Okula bu ikazlarla başlayan öğrenciler kendi isteklerini ve yeteneklerini ortaya çıkarmak bir kenara özgürce dile bile getiremiyorlardı. Baskılara rağmen onlara destek olmaya çalışan öğretmenleri ise onların hayatların da enteresan izler bırakıyordu. Toplum içinde konuşmaya bile çekinen bir öğrenci şiir yazma yeteneğini keşfe giderken diğeri aşık olduğu kıza açılma cesareti yakalamış ve bir diğeri kapalı gişe oyuncularını aratmayan bir oyuncu olduğunu fark etmişti…
Sonlara doğru ise ölü ozanlar derneği üyelerinden olan bir öğrencinin oyuncu olmak istemesine rağmen ailesinin doktor olması konusundaki baskılarına dayanamayıp intihar etmesiyle son bulurken olaylar her şeye rağmen direnen öğrencilerin öğretmenleriyle duygusal bir buluşma sonrası son buluyor. Ve akıllarda kendi içlerinde tekrar edip güç buldukları şu cümleler kalıyor; Yaşama dair olmayan her şeyi bozguna uğratmak için ve ölüm vakti geldiğinde aslında hiç yaşamamış olduğumuzu keşfetmemek için anı yaşa…
Kitaba ilişkin yorum ve anafikir
Kitapta müdür okulun ilk günü kilisede bir açılış konuşmasında ellerinde meşaleler taşıyan öğrencilerine ‘Bilginin ışığı yaşlıdan gence geçecek. ‘demişti. Gerçekten bilginin nesiller boyu ilerlemesini isteseydi öğrencilerine nefes aldırmayan ders programlarını ve istedikleri sosyal aktiviteler yerine kendisince önemli bulduğu etkinliklere zorlamazdı. Müdür bilginin katı ve form değiştiremez olduğuna inanıyor ve aslında istatistiklerden de bilindiği gibi değişime de en çok eğitimcilerin direndiğini hatırlatıyor. Okul müdürü okula yeni başlayan öğrencilere ve velilere bu okulda okumanın ne kadar zor olduğunu ve değişmez kurallarının olduğunu anlattığı konuşmasıyla kaygı düzeyini arttırıp çocukların da okula isteksiz başlamalarına sebep olurken velilerde de çocuklarının başarısız olması korkusuyla onları sıkıştırdıkları ve hatta alışmasınlar diye onlara yakın ilgi bile göstermedikleri için çoğu çocuk aslında ailesinin umurunda olmadığı hissetmişti. Bu okullara yollamalarının sebepleri arasında da statü ya da zengin olmak olduğu satır aralarında anlaşılıyor.
Okula yeni gelen ve ailesinin umurunda olmadığını düşünen içine kapanık bir öğrenci ve yeni gelen edebiyat öğretmeninin dersinde yaşadıkları bir sahne var. Öğretmeni onun kaygılı halini fark ediyor ve ona şiir yazma ve okuma ödevi vererek kaygısını azaltmaya çalışıyor. Her şeye rağmen sesli bir şekilde kendisini ifade edemeyen bu öğrencisini tahtaya kaldırıyor onu rahatlatacak şakalar yapıyor ve ona sesli bir şekilde bağırmasını söylüyor. Sonra sınıftan aynı şeyi yapmasını istiyor. Karşılıklı bağıran öğrenciler kendi sesleri olduğunu ve özgürce bağırabiliyor oluşun verdiği bu durum karşısında rahatlıyorlar. İçe kapanık olan bu öğrenci ise öğretmeninin onu belki zorla ama sürekli desteğiyle içindeki şiir yazabilme yeteneğini fark etmesini sağlıyor… Mağaralarında okuduğu şiirlerle herkesi adeta mest ediyor Bir diğer öğrenci ise ailesi onu doktor olsun diye gönderdikleri bu okulda babasının ne derse kabul ettiği ve babasının sürekli hasta annesi üzerinden oğluna duygu sömürüsü yapması ve zengin olmadığı için onun emeklerinin karşılığını vermeleri noktasında baskı yaptığını fark ediyoruz. Ama çocuk öğretmeninin anı yaşa ve kendin ol diye derslerinde yeteneklerini keşfetmeleri adına söylediği sözlerden ve okuduğu şiirlerden etkilenerek oyuncu olmak istediğini fark ediyor.
Onun için vazgeçilmez bir hal alan bu tutkusunu başta babasından gizliyor. Sonradan öğrenen babası ona ne olursa olsun tiyatroyu bırakmasını söylüyor ve baskılara dayanamayıp kabul ediyor. Öğretmenine gidip durumu anlattığında öğretmeni ona ne olursa olsun babasına neyi neden istediğini cesurca anlatmasını söylüyor. Anlatma cesaretini toplayamayan çocuk ise ona engel olan babasının silahıyla kendini vuruyor. Okul ve müdür Edebiyat öğretmenini öğrencilerin kafasına girerek onların hayatlarını mahvettiği kanısına vararak öğrencilerden zorla ima toplayarak onu okuldan atıyorlar. Halbuki çocuğun canına kıymasının sebebi babasıdır. Onun kendi istediği bir şey yapmasına bir kere bile izin vermemiş ve onu kaygıyla büyütmüş isteklerini dile getiremeyen biri yapmıştır. Öğretmeni babasıyla konuşması gerektiğini söylemişti ama çocuk babasının onunla asla dinlemeyeceğinden emindi. Keşke babayla öğretmenin de konuşma fırsatı olsaydı. Öğretmeni onun yeteneklerinden bahsedebilseydi ve para kaygılarını dindirebilecek fırsatları olduğunu açıklayabilseydi durumlar ve sonuçlar daha farklı olabilirdi… Son olarak; farklı olmak hissetmek ve sıra dışı yeteneklerin desteklenmediği toplumlarda başta gençler olmak üzere niye yaşadıklarını anlamlandıramadığı bir hayatla baş başa bırakılan insanlar kendilerini gerçekleştirememiş olmanın acısıyla bedenen öldürmüş olmasalar bile ruhen ve manen ölüp öldürülecektir…
çok çok güzel bir tiyatro kesinlikle en kısa zamanda gidin ben bayıldımmmmmm