Çocuk İstismarını Önleme ve Yükselen İdam Talebi

Her yıl birkaç kez toplumun içini yaralayan, üzücü ve çokça can sıkıcı çocuk istismarı vakalarına medyadan şahit oluruz. İstismarın süreğen ve yaygın bir olgu olmasına karşın yılda birkaç kez gündeme gelmesinin  arkaplanında başta çocuğun istismarcı tarafından öldürülmüş olması ya da istismar sonrasında mağdurun intiharı olmak üzere, çocuğun yaşı, istismar ve cinayetin medyada kaplamış olduğu yer gibi birçok etken söz konusudur.

Çocuk istismarı üzerine yapılmış olan yerli ya da yabancı birçok akademik çalışmada sıkça vurgulandığı üzere çocuk istismarı bir buzdağı gibidir. Medyanın ses verdiği çocuk istismarı olayları olgunun yalnızca mikroskobik bir kısmını göstermekle birlikte, adli boyuta intikal etmiş çocuk istismarı vakaları da olgunun küçük bir kısmını oluşturmaktadır. Öte yandan çocuk istismarı; yapısı ve toplum normları itibariyle hiçbir zaman tam olarak yargıya intikal edemeyecek bir olgu olarak varlığını sürdürmektedir.

Bu yazıda çocuk istismarı vakalarından sonra toplumdan yükselen ses (özellikle sosyal medyadan) ile gerçeklik arasındaki bağları kurmaya çalışacağım.

Çocuk İstismarı, Yükselen Sesimiz ve Sosyal Medya

Çocuk istismarı toplumu derinden etkileyen, toplumun tüm katmanlarının tepkisini çekmesi gereken ve ancak yoğun bir toplumsal katılımla önlenebilecek bir olgudur. Medyada yer etmiş bir istismar vakası sonrasında insanların çeşitli kanallar aracılığıyla tepkilerini ortaya koymaları farkındalık oluşması açısından kısmen olumlu bir tutum olmakla birlikte ne yazık ki tepkilerin büyük bir yoğunluğunu gerçekte karşılığı tartışmalı olan idam ya da kimyasal-cerrahi kastrasyon (hadım) gibi yöntemlerin nefret üslubu ile dile getirilmesinden oluşmaktadır.

2016 yılında bir lise öğrencisinin öğretmeni tarafından tecavüze uğradıktan sonra yaşamına son vermesi de sosyal medyada ciddi yankı uyandıran olaylardan biri olmuştur. Dumanlı Kürkçü’nün (2017) yapmış olduğu çalışmada yaşanmış olan bu vakaya dair Twitter platformunda #canseliçinsusma etiketi ile gönderilmiş olan 26.112 gönderi analiz edilmiş, gönderilerin %41,4’ü nefret söylemi, %30’u tepki gösterme, %17,9’u durum bildirme ve %10,7’si de ifşa etme olarak sınıflandırılmıştır.

Bahse konu Twitter gönderi analizinde kullanılmış olan diğer etiketler. #idamıgetirtecavüzcüyübitir etiketi ile yoğun bir idam talebi gelmekle birlikte idamın istismar ya da tecavüzü bitireceği algısının oluşması ciddi riskleri içerisinde barındırmaktadır.
Bu gönderide ise daha ilginç bir durum var, olayı ifade eden kelimelerin kullanılarak bilimsel olarak incelenilmesi “gerçeklerden kaçmak” olarak tanımlanırken dolaylı bir idam isteği vurgulanıyor.

Daha önce belirtildiği üzere sosyal medyada oluşmuş olan bu toplumsal tepkiler, çocuk istismarı ya da kadına şiddet gibi konular üzerinde geniş toplumsal bir ses oluşmasını sağlayabilir. Ancak bu duruma karşın toplumsal tepkilerin farklı bir eksene yönelmesi noktasında (idam, hadım gibi) sorumluluğu olan kurumların veya kişilerin görevlerini yapmamalarına ya daçocuk istismarının asıl nedeninin idam-hadımın yasal zemininin olmamasına bağlanması gibi yanlış bir algının oluşmasına zemin hazırlamaktadır. Oysa ki çocuk istismarının engellenmesi psikolojik, sosyolojik, pedagojik, hukuki ve siyasi açıdan çok yönlü ve geniş zamana yayılmış çalışmalar yürütülerek önlenebilecek bir olgudur.

İdam çocuk istismarını engelleyebilir mi? İdam tepkisi neden yükseliyor?

Çocuk istismarı davalarında toplum vicdanının tatmin edilmediği, garip ve zemini olmayan durumlarla faillerin kanunun gerektirdiği miktardan daha az cezalara maruz kaldıkları bilinen bir gerçektir. Hatta literatürde bir istismar davasından sonra ceza alıp, bu davalarda çeşitli ceza indirimler ile tahliye edildikten sonra bir başka istismar davasından yargılanmakta olan vakalar mevcuttur. Bu noktada yeni yasal düzenlemelere ihtiyaç olduğu açıktır. Ancak idamın tüm bu sorunları çözeceği algısı geniş toplumsal bir yanılgıdan ibarettir.

Toplumsal idam talebinin oluşmasının arkasında büyük oranda faillerin gereken cezayı hukuki olarak almıyor olmaları da bulunmaktadır. Aygül ve Şensoy’un (2018) yapmış olduğu çalışmada bir örneklem grubuna çeşitli gerçek istismar durumları verilmiş ve örneklem grubununun verilmesi istenen kararları hapis, müebbet hapis, kastrasyon, idam, diğer ve cevapsız olmak üzere sınıflandırılmıştır. Gruba sunulmuş olan 8 ayrı davada idam talepleri %30 ile %40 arasında değişmekle birlikte, verilmiş olan en ağır ceza cinsel istismar ve cinayet ile sonuçlanmış olan vakaya ait dava sanığına verilmiş olan müebbet hapis cezasıdır. Diğer 7 davada ise beraat, serbest bırakılma en hafif, 14 yıl hapis ise en ağır durum olarak göze çarpmaktadır. Bu 8 dava durumunun 7’sinde katılımcılar verilmiş olan cezaları hafif bulmaktadırlar.

İdamın ya da cerrahi-kimyasal yöntemlerle kastrasyonun (hadım) hukuki boyutları bu yazının kapsamını aşmakla birlikte idamın varlığının başka sorunlara yol açacağı hukuk kaynaklarında değinilmiş noktalardandır. İstismar sonucunda yakalanma korkusu ile falin mağduru öldürmesi riski değinilen en önemli durumlardandır.

İdamın yanı sıra toplumsal olarak taleplerden birisi de kimyasal ya da cerrahi yöntemlerle kastrasyondur. Bugün (1 Temmuz 2018) Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ tarafından yapılmış olan bir açıklamada Bozdağ şu sözleri söyledi; “Cinsel kastrasyon dediğimiz tedbiri de bütün yönleriyle yeni dönemde devreye sokacağız”

Tıpkı idam gibi kastrasyonun da hukuki, tıbbi ve sosyolojik birçok boyutu vardır ve bu boyutlar bu yazının kapsamını aşmaktadır. Ancak yapılmış olan çalışmalar (Bradford, 1999) cerrahi kastrasyonun faillerin tekrardan eyleme geçme sıklıklarını %2-5 oranına indirdiği noktasında bulgular sunmuşlardır. Ancak kastrasyon işlemi sonrasında da faillerin üçte birinin cinsel işlevlerinin sürdüğüne değinilmiştir.

Sonuç

Yükselen toplumsal talep ne olursa olsun, çocuk istismarını önlemek için ülkedeki birçok kurumun birlikte çalışmasına gereksinim vardır. Çocuk istismarı ancak eğitim, hukuk, sağlık, güvenlik alanlarının birlikte çalışması ile oluşacak çok yönlü bir müdahale ile önlenebilecek bir olgudur. Toplumsal taleplerin bu yönde olması alınabilecek diğer sosyolojik, pedagojik, adli ve  siyasi önlemlerin alınmasını geciktirmekte ve kitlelerin enerjisinin değişime sebep olmadan boşa aktarılmasına sebep olmaktadır.

Çocuk istismarının önlenmesi için çocukların alanına dokunan tüm meslek gruplarının etkin bir istismar eğitim programına tabi tutulması, okul öncesi dönemden başlayarak çocuğun yaşına uygun cinsel eğitim ve istismar farkındalığı kazandırılması, istismar vakalarında medya tutumlarının düzenlenmesi, her türlü ideolojik tutumdan uzak bir şekilde istismar konusunda uzman bilim insanları ve hukukçulardan oluşan bir komisyon ile istismar konusundaki yasal düzenlemelerin ivedilikle yapılması gerekmektedir.

Kaynaklar: 
* Dumanlı Kürkçü, (2017) Twitter Kullanıcılarının Cinsel İstismar Olaylarına Verdikleri Tepkiler: Kullanıcıların Profili ve İçerik Analizi, Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı: 30 55-65 
* Aygül, H. H., & Şensoy, F., A., (2018). Çocuklara Karşı İşlenen Cinsel Suçlara Verilen Cezalar ve Beklenen Toplumsal Adalet, Gaziantep University Journal of Social Sciences, 17 (2), 533-551
* Bradford JM. The paraphillas, obsessive compulsive spectrum disorder, and the treatment of sexually deviant behavior. Psychiatr Q 1999; 70:209-219. (Aktaran: Doç. Dr. Ayten Erdoğan)

Mustafa Özkara

Dokuz Eylül Üniversitesi, Okul Öncesi Öğretmenliği (2015) ve Özel Eğitim Öğretmenliği (2019) mezunudur. Dokuz Eylül Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Özel Eğitim alanında yüksek lisans eğitimini sürdürmekte ve Özel Eğitim Öğretmeni olarak çalışmaktadır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.